Simya
Bedreddin-i Tirmizi adında biri vardı.
Simya ile uğraşır, yani altın yapardı.
Mevlana’nın ismini, birinden duydu bu zat.
Ziyaret etmek için Konya’ya geldi bizzat.
Oğlu Sultan Veled’in evine gitti önce.
Ve niçin geldiğini arz eyledi şöylece:
Dedi: (Ben simyagerim, altın elde ederim.
Hazret-i Mevlana’yı ziyarettir dileğim.
Ayrıca, yapacağım altından, her gün biraz,
Talebeleri için, edeceğim ona arz.)
Sultan Veled, güzelce dinledi kendisini.
O akşam, pederine arz eyledi hepsini.
Hiçbirşey buyurmadı Mevlana da cevaben.
Ertesi gün, o zatın evine gitti hemen.
Kapısını çalıp da girdiğinde evine,
Baktı, altın yapmakla uğraşıyor o yine.
Bedreddin, Mevlana’nın görünce geldiğini,
İltifatlar ederek karşıladı kendini.
Ona gösterdiyse de böyle ilgi, iltifat,
Onda, meslek icabı bir gurur vardı fakat.
Zira o, mesleğini çok üstün biliyordu.
Bunu, yalnız kendisi yapar zannediyordu.
Mevlana hazretleri, üstün firasetiyle,
Onun düşündüğüne vakıf oldu ayniyle.
Kurtarmak gayesiyle onu bu gururundan,
Paslı bir demir görüp, istedi onu bundan.
Bedreddin, o demiri alıp arz ettiğinde,
Aniden altın oldu Mevlana’nın elinde.
Bu nasıl olur? diye düşünürken pek derin,
Mevlana hazretleri, buyurdu: (Ey Bedreddin!
Bu, gayet kolay iştir, niçin şaşırıyorsun?
Altın elde etmeyi bir şey mi sanıyorsun?
Sen simya ilmi ile yaparsın bunu, ancak,
Ahirette, bu sana fayda sağlamayacak.
Bu ilim, ahirette hiç yaramaz işine.
Girmene mani olmaz Cehennem ateşine.
Çünkü sırf bu dünyada iş görür bu marifet.
Dünyada kalır yine, öldüğünde akıbet.
Sen bu gün meşgul ol ki, bir simya ilmi ile,
Ölürsen, ahirete o da gelsin seninle.)
O bir şey anlamayıp, eyledi ki ona arz:
(Efendim, o simya’yı anlatın bana biraz.)
Buyurdu: (Ey Bedreddin, ilim, amel ve ihlas,
Bu üçüne kavuş ki, bunlardır simya esas.
Eğer atabilirsen kalbinden masivayı,
Elde etmiş olursun işte asıl simyayı.)
Bedreddin, ihlas ile bağlanıp Mevlana’ya,
Kavuştu çok geçmeden, bu hakiki simyaya.